KANKAYA MEKTUP

Sevgili kankam denemecan;
Seni ne kadar özledim bilemezsin, burnumda tütüyorsun. Rüyalarımın vazgeçilmez elemanısın. Sensiz saadet neymiş bilemedim. Saadet vardı bölümde ona noldu acaba? Beycafe’de suikaste kurban gitmiş diyorlar. Katil zanlıları da bir iddiaya göre Çağdaş Ş. ve A. Buğra D. imiş. Çok üzüldüm. Neyse konu o değil. Seni o kadar çok özledim ki demin senin için Melbourne Tigers – Gold Coast Blaze maçına bahis oynadım ve kazandım. Ne kadar gururluyum bilemezsin. Sen de beni özlüyor musun be gamsız? Vicdansız, ben sensiz ne yaparım şimdi söyleeeee. Beniiiiiii acılarlaaaaa, baş başaaaaa bıraktın nedeeeeen… Nedeeeeeeeen? Needeeeeeeen? Ben sana ne yapmıştıııııım? Tek suçuuuuum, seniiiii çılgıncaaaa sevmektiiiii… Sensiz Beytepe çekilmiyor. Asayiş hiç de berkemal değil. Pazartesi günü olaylar çıktı. Sönmez’i kalabalığın içinde elinde patates ekmekle görünce kalbimin nasıl attığını tahmin bile edemezsin. Elimden hiçbir şey gelmedi. Güvenlik güçlerinin Sönmez’i yaka paça ekip aracına bindirişini görünce içim cız etti. Bunların hepsi sen yoksun diye oldu kanka. Seni çok özledim. Tez zamanda yaz bana. Hadi iyi günler…

S.S.V.D.S.O.K.J.K

DALIN LAN BANA

Birazdan okuyacağınız şiiri sevgili gardaşım nbh_ ‘nin doğum günü şerefine yazdım, akabinde de besteledim. Yarın kayıt için stüdyoya giriyorum, en geç 1 haftaya şarkıyı tamamlarım. Video klibimizi sneyl arkadaşımız kayıt tamamlandıktan sonra 3 gün içerisinde çekecek ve bu eser de en geç 11 gün içerisinde çeşitli müzik kanallarında gösterilmeye başlanacak. Herkese duyurulur. İyi ki doğdun nbh_… Hayırlı sexler…


DALIN LAN BANA

Seks yaparken dalar giderim bazen uzaklara
İlgi duyamadım nedense bir türlü sarışınlara
Yatmadan önce aralıksız 3 dakika yaparım gargara
Rica ediyorum gençler, dalın lan bana 

Kulağıma su kaçmayalı tam tamına 3 gün oldu
TFF’nin Ankaraspor’a verdiği süre bugün doldu
Ne yazık ki oyuncu değiştirme hakkımız da doldu
Rica ediyorum gençler, dalın lan bana

Akşam salata yaparken incittim aşil tendonumu
Cüzdanımda taşırım her zaman kondomumu
Haydi üfleyelim hep beraber nbh_‘nin mumunu
Rica ediyorum gençler, dalın lan bana

bir garip hikaye (ramazan davulcusu-japon konsolosu-site bekçisi üçgeni)

demin white russian‘a benzeyen ve kendimizin uydurduğu kokteylimizi içiyodum tek başıma. kimisi yattı, kimisi gitti ortamdaki. benim uykum gelmedi bir türlü ve içmeye devam ettim 4,5 kişi bitiremediğimiz bu kokteyli. manzarayı izledim bi süre. tam hüzünlenmişken ramazan davulcusu geçti. ben sinirlendim biraz bu hıyarın tam hüzünlenmişken gelmesine. aşağı indim yakalamak için. ve yakaladım tam dolaştığı sokaktan geri gelmekteyken. kestim önünü ve ” napiyosun lan götelek” diye seslendim. anlamadı sanırım benim dediğimi ve ” iyi sabahlar abi” dedi bana. ben biraz daha sinirlendim tabii ve cevap verdim:
”lan hayvan herif tam içki içiyodum, sızmak üzereydim, nası oluoya da beni uyandırıyosun götveren” diye bağırdım.
benim bağırmamla kendine geldi ve:
– abi kusura bakma ben görev icabı insanları uyandırma çalışıodum. senin uyanacağını tahmin edemedim.
– kes lan hayvan eti yemiş! senin hatan büyük. tam hüzünlenmişken nası bağırırsın holigan gibi lan göt!
Bunun üzerine adam sert cıktı ve üzerime yürümeye başladı. tam o anda adama doğru hızla yöneldim ve ağzının ortasına feci bi şekilde vurdum kimse kusura bakmasın.
Adam da eşek deilya hemen cevap verdi bana. ama salladığı yumruğu hemen alt ettim. Üzerine bir de tekme salladım ki sormayın. Tam hayalarına geldi, çok da sevindim. Tam o esnada bizim bekçi uyuduğu kulübeden hızla çıktı. o da birkaç yumruk salladıktan sonra bi baktık ki adam bayılmış. Adamı orada o halde bıraktıktan sonra eve geldim ve uyudum haberiniz olsun. Hikaye de burada bitti. Bi hatamız olduysa affedin bu hikayede, etmezseniz de ***imde değil. sonuçta içimden geldi ve yaptım. adam olun ilk etapta…

Yeni Yazar Almak Lazım

Bloga yeni yazar veya yazarlar alınması taraftarıyım. Bunun için siz sevgili gardaşlarımla bir şey paylaşmak isterim:

***www.sneyl.com içtüzüğünün yeni yazar alımı ile ilgili maddesi***

Madde 3: Yazar olarak alınması istenen kişiyi sadece blogdaki yazarlardan biri Sn.Sneyl’e teklif edebilir, Sn.Sneyl uygun görürse blog yazarlarını toplar ve oylamayı başlatır. Oylamada gizli oy ve eşit oy ilkeleri esastır. Sandıkların sadece %3’ü açılır. Sandıkları ”japon konsolosu” açar ve salt çoğunluk olumlu oy vermişse teklif edilen kişi sağlık kontrolünden geçirildikten sonra resmi sözleşme imzalatılmak üzere Gazi Mahallesi’ndeki kulüp binasına getirilir. Son olarak da kalabalık bir basın ordusu karşısında kendisini ”sneyl.com”lu yapan sözleşme imzalatılır.

(Madde 33: Bu içtüzükte sadece Madde 3 değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez, kısacası GÖT ister GÖT.)

bir dizi saçmalık!

-bir insan neden dizilere ağlar? kendi hayatında ağlayacak bir şey olmadığı için mi yoksa kendine ağlayamayıp hayatının aynısını dizilerde bulduğu için mi? ne kadar da saçma!
-insanın sesini en çok sevdiği enstrüman nedir? Bu günden güne, psikolojiden psikolojiye değişir mi? ne kadar da saçma!
-insanın canını sıkmaya karaktersiz birinin bile gücü yetebilir mi? ne kadar da saçma!
-etkisiz bir eleman yeri gelince x(çarpı) 7 etkisi yapabilir mi? ne kadar da saçma!
-insanın hayatta verdiği her karar yanlış olabilir mi? 40 soruluk sınavda bile tamamen sıksan en az 3 net yaparsın. şuna bak ne kadar da saçma!
-insan artık kötüleri eskisi gibi kolay seçemiyor mu? yoksa kötüler eskiye göre daha mı kolay iyi rolü oynuyor? ne kadar da saçma!
-bir insan bazen bir şişe vodkayla sarhoş olamazken bazen iki birayla nasıl da kafayı bulabiliyor? e saçma yani, SAÇMA!

kısa film hakkında

x cafe’nin düzenlemiş olduğu ”geleneksel 1. kısa film yarışması” kapsamında çekmemiz gereken film için 21 günlük bir süremiz kaldığını buradan tüm sinema severlere beyan eder, ”hadi lan artık çekelim bre öküzler” dememek için kendimi zor tutar ve hepinize ”c1” verebileceğimi düşündüğümü taahhüt etmekten çekinmediğimi dile getiririm.

film için gerekli zamazingolar aşağıda verilmiştir, en yakın zamanda temin edile!
*senaryo (bende var, sıkışırsak son çare olarak kullanırız, yoksa altın portakala saklıyorum)
*tecrübesiz oyuncu kadrosu
*kamera ve benzeri ekipmanlar
*mekan
*windows movie maker
*tahinli pide
vs…

Kızılay’da Clubber Olmak – Part III

Son kısmı yayınlamayı unutmuşum. Japon konsolosu’ndan da özür diliyorum. Olur o kadar…

Part – I

Part – II

 


 

 


 

Seri bir hareketle elindeki poşeti açan Refik, güllaçları çıkardı ve sevdiği kadına doğru uzattı:

-Sana güllaç getirdim, hoşuna gider diye düşündüm. Ama önce şu ekmeği bir ye bakalım. Şuna bak ya çok halsiz görünüyorsun. Al şu ‘cappy tropik’i de…

Dumur olan Tijen ne yapacağını şaşırdı ve panikle güllacı olduğu gibi üzerine döktü. Tam o esnada açtığı meyve suyunu Tijen’e uzatmakta olan Refik de panikledi ve tüm meyve suyunu Tijen’in üzerine boşalttı. Tijen birden, ‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun ahmak moron’’ diye haykırdı ve Refik’in suratına bir tokat yapıştırdı. Ne olduğunu anlayamayan Refik:

-Kızma hemen. Şimdi şuracıkta değiştiriveririz üzerindekini. Problem ettiğin şeye bak.

-Saçmalama! Hem yedeğim yok hem de sen buradayken nasıl değiştirebilirim üstümü? Ayrıca gördüğün gibi omzum sargılı. Kolumu kıpırdatamıyorum bile.

Bizim Refik tüm bunları bir yardım çağrısı olarak algıladı ve ‘’ Ben şimdi hallederim, yedeğin yoksa yok, benimkini giyersin olur biter ‘’ dedi ve bir striptizci edasıyla yavaş yavaş T-shirt’ünü çıkardı. Sıra Tijen’e gelmişti. Kıvrak bir hareketle Tijen’i de soydu.

-Aaaah kolum. Ne yapıyorsun hayvan herif! İmdaaaaat!

Tijen’in sesi tüm hastane koridorunda yankılandı. 14 saniye ya geçti ya geçmedi Adnan içeri girdi. Refik ve nişanlısını çıplak bir biçimde görünce deliye dönen Adnan silahına sarıldı ve ‘sniper’ıyla yakın mesafeden 3 el ateş etti. Hiçbir atışını isabet ettiremeyen Adnan işi garantiye almak istedi ve ‘sniper’ın dürbününü açtı, Refik’e doğru nişan aldı. Tam elini tetiğe doğru getirirken hayalarına tekmeyi yemesiyle yere düşmesi bir oldu. Refik yine yapmıştı magandalığını. Adnan’ın acılar içinde kıvranmasını fırsat bilip sevdiği kadını omuzladı ve onunla beraber oradan uzaklaşmak üzere kapıyı açtı. Karşısında ona doğru gelmekte olan hastane güvenliklerini gören Refik ani bir hareketle pencereye yöneldi ve sırtında Tijen’le birlikte birinci kattan atlayarak kaçmaya başladı. Tijen bir sopranoyu andıran sesiyle avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Neyse ki sokakta çok fazla kişi yoktu ve olanlar da açıkçası olayı aile meselesi zannedip ses çıkarmıyorlardı. Refik, sırtında Tijen ile saatte 76 kilometre hızla koşuyordu. Yaklaşık 116 kg olan Adnan’ın ona yetişemeyeceğini biliyordu. O yüzden biraz dinlenmek istedi ve canı da kahve istediğinden Tijen’i yere indirip kolundan tuttuğu gibi Starbucks’a soktu ve yine magandalığını yapıp kahve sırasının en önüne geçerek ‘’1 adet orta boy white mocha ve yine 1 adet büyük boy frappuccino mango lütfen’’ dedi ve içecekleri beklemeye başladı. Tijen çok şaşırmıştı. Refik’i magandalar magandası bir adam olarak tanımıştı ama Refik’in içindeki o kibar,nazik ve bir o kadar da sosyetik yanı da görmüştü. Kanı yavaş yavaş Refik’e ısınıyordu, bir anda uzaklara daldı. Tam o sırada ‘’Refik Bey’’diye bir ses duyuldu ve Refik’in sağ ayak işaret parmağına korkudan kramp girdi. Sesin Adnan’a ait olmasından korkmuştu Refik ama ses kahveci çocuktan başkasına ait değildi. O ani şoku atlatan Refik içecekleri alarak müessesenin en kuytu masasını gözüne kestirdi ve oraya doğru yöneldi. Ardından masaya oturdular ve içecekleri yudumlamaya başladılar. Havadan sudan biraz muhabbet ettiler ve birden n’olduysa oldu Tijen ile Refik deliler gibi öpüşmeye başladılar. Bir anda mekandaki tüm gözler bu ihtiraslı öpüşmeye çevrildi.Herkes şaşkın bakışlarla bu öpüşmeyi izlerken, Refik’i aramaktan sıkılan ve bir kahve molası veren Adnan mekana girdi.Herkesin aynı noktaya odaklandığını gören Adnan gözlerini merakla herkesin baktığı yere çevirdi ve adeta kafasından kaynar sular boşaldı. Gördüklerine inanamayan Adnan o ilk şoku atlattıktan sonra tekrar silahına sarıldı ve 2 el ateş etti.Bunun üzerine ilk önce Refik, ardından da Tijen yere yığıldı. Hızını alamayan Adnan, yerdeki taze aşıklara kalan mermilerini boşaltmaya başladı. Bu yeni başlayan tutkulu aşkın ölümle noktalanacağını anlayan duygusal Refik , Tijen’in elini tuttu ve son sözlerini fısıldadı:

-Sana doyamadım al yanaklım,cennette görüşürüz…

 

not to be continued…

japon konsolosu

 

Kızılay’da Clubber Olmak – Part II

İçeri girmesiyle kalbi 131 bpm hızla çarpmaya başladı. Sanki kalbi yerinden fırlayacaktı. Ceketinin 3 düğmesini de ilikledikten sonra şaşkın şaşkın bakmakta olan kıza dönüp konuşmaya başladı: 

– Selamun aleykum , ben Refik. Aynı sokakta oturuyoruz, başınıza böyle bir talihsizlik geldiğini duydum da geçmiş olsuna geleyim dedim.

– Hoşgeldin Refik. Ben de Tijen. Memnun oldum. İyi yapmışsın, gelmişsin ama bunun bir talihsizlik değil ; bir öküzlük, bir magandalık, bir ayılık, bir…

Yüzü kızarmaya başlayınca aniden kendine yakışmayan bir zekilikle konuyu değiştirdi Refik. Buraya ona gerçekleri söylemek umuduyla gelmişti ama daha konuşmanın başında hüsrana uğramıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Tijen’i güldürüp konuyu dağıtmak istedi ve :

– Bizim bir arkadaş var, geçen gün içmiş içmiş bana geldi. O kadar sarhoştu ki ayakkabılarının bağlarını çözmek için eğildi ve bir baktım ki uyuyakalmış. Hatta takside de telefonunu cüzdan sanıp içinden para çıkarmaya çalışmış.

Tijen bu alakasız hikâyeye bir anlam veremedi. Ufak bir tebessümle geçiştirdikten sonra “Tam olarak nerede oturuyorsun? Seni daha önce hiç görmedim de” diye sordu. Refik biraz bozuldu. Onun gibi yakışıklı, alımlı, tarz sahibi bir adamı daha önce fark etmemesini yadırgadı. Hiç bozuntuya vermeden cevap verdi.

– Homoseksüel bakkal Turgut amca var ya, işte onun bakkalın olduğu apartmanda oturuyorum, 3.kat 3 numara. Hemen şaşırma, her katta bir daire var. Evler 4 oda 1 salon, kombili, 2 tane koca balkonu var. Büyük balkonda şömine var, arada sırada arkadaşlarla mangal yaparız, sazlı sözlü, bilirsin işte eğlenceli olur. Bir gün inşallah beraber yaparız.

Konuyu nasıl buraya getirdiğine inanamadı. Kızla daha yarım saat bile konuşmadan kızı üstü kapalı bir şekilde evine davet etmişti. Tijen Refik’in söylediklerinin ne anlama geldiğini anladı; ancak onun bu camışlığı hoşuna gitti. Hayatında hiç böyle öküz biriyle tanışmamıştı, bir farklılık aradığı belliydi ve onu Refik’te bulacağından adının Tijen olduğu kadar emindi. Refik’in söylediklerine herhangi bir cevap vermekten çekindi. O da konuyu değiştirdi. Kendine neden böyle anlamsız konuşmalarla zaman geçirdiğini sordu. Yaklaşık 10-15 dakika daha içi boş ve alakasız konuşmalarla vakit geçtikten sonra Refik mantıklı bir soru sordu:

– Ne zaman taburcu olacaksın Tijenciğim?

Tijen bu samimiliğin nerden geldiğini merak ederek, “Bugün çıkıyorum çok şükür, çok sıkıldım hareketsiz bir şekilde günlerdir yatmaktan. Adnan da çıkış işlemlerini halletmeye gitti. O gelince eve gideceğiz.”
Adnan lafını duyan Refik’in kafasından aşağı kaynar sular boşaldı. Bu Adnan da kimdi? Yoksa hayatının kadını evli miydi? Ya da sevgilisi mi vardı? Tüm bunları o müthiş zekasını(!) kullanarak öğrenecekti ki odaya bir adam girdi. Tijen panikleyerek:

– Adnan bak bu komşumuz Refik. Geçmiş olsuna gelmiş sağolsun.

Tam da Adnan’ı Refik’e takdim edecekken, odaya giren hizmetli çıkış işlemlerinde bir problem çıktığını ve Adnan’ın kendisiyle gelmesi gerektiğini söyledi. Adnan özür dileyerek meraklı bir şekilde problemin nedenini öğrenmeye gitti. Refik, Adnan’dan bir şekilde kurtulması gerektiğini düşündü ve Tijen’in eve Adnan’la değil de kendisiyle gitmesi için bir formül düşünmeye başladı. 30-35 saniye ya geçmiş ya geçmemişti ki aklına bir fikir geldi.


to be continued…

japon konsolosu

Kızılay’da Clubber Olmak

Son zamanlarda sürekli Kızılay’da clubber olmanın insana kattığı huzur ve asaletten bahsediyordu. Vurdumduymaz bir kalabalıktan biri olmamanın verdiği güvenle yetişmişti. Siyah yüzüğüyle taçlandırılmış ‘‘clubber oğlu clubber’’ bir görünüşü vardı ama yıllar yılı metal ve hard rock ile bezenmiş bir kültürden geliyordu. Aynı zamanda vahşi batının en hızlı kovboyuydu. İnce telli, kumral ve alabildiğine uzanan yağlı saçları vardı. Biraz da magandaydı. Bundan yaklaşık beş sene önce desteklediği takımın gol atmasının ardından şehvetle balkona çıkmış ve 7-8 el ateş etmişti. Mermilerden bir tanesi masum bir köylü kızına isabet etmişti. Ve hayatının kadınını ilk kez işte o gün görmüştü. Böyle mükemmel bir kızı nasıl olmuş da gaddarca, yabanice ve bir öküz misali vurabilmişti. Yaptığı magandalığın verdiği rahatsızlık ve pişmanlıkla mı bilinmez ama kıza karşı aşırı bir ilgi duymaya başlamıştı. Sanki attığı kurşun kızın omzuna değil de kendi kalbine gelmişti. Kalbi acıyordu. Bunun adı aşk olmalıydı…
Güzeller güzeli köylü kızı, ambulansın o baş ağrıtan sesiyle yankılanan sokakta acılar içinde yattığı sedyeden onu kesiyordu. Evet, kız da ondan hoşlanmıştı. En azından o öyle düşünüyordu. Ama bir sorun vardı. Kızın bu denli acı içinde yatmasının tek bir sorumlusu vardı ve o da kendisiydi. Kıza açılsa, tüm hissettiklerini söylese bile, ona onu kendisinin vurduğunu nasıl açıklayabilirdi. Açıklamasa işler daha da kötü olabilirdi. Çünkü aşık olduğu kızı vurmuştu ve bu kızla muhtemelen büyük bir aşkın içine bodoslama dalacaklardı. Çünkü aşkı karşılıksız değildi. İşte tüm gece yatağında bunları düşündü, uyuyamadı. Bu acıyla nasıl uyunurdu ki?
Artık gün ağarmaya başlamıştı. Aklına bir fikir geldi ve kareli pantolonunu giyip saçını da yaptıktan sonra hastaneye doğru yol almaya başladı. Otobüse bindi ve farketti ki yol parası yoktu. Ancak o gün çok şanslıydı. Çünkü otobüste en iyi arkadaşını gördü ve otobüs parasını ona ödettikten sonra bu yetmemiş gibi arkadaşından 50 $ daha aldı. Sonra hastaneye 50 metre kala şoförün suratına bir yumruk atarak otobüsü durdurdu. Hâlâ magandalık yapıyordu, ama bu kez bir fark vardı, aşkı için yapıyordu. Otobüsü durdurmasının sebebi gördüğü çiçekçiydi. Çiçekçinin yanına artist artist sokuldu ve ‘’ Bir demet papatya kaç para abla ?’’ diye sordu. Çiçekçinin verdiği cevap hoşuna gitmemişti. Bir demet papatya nasıl 10 lira olabilir diye düşünmeden edemedi ve çiçekçiye ‘’ Bende 3 lira var, olur mu abla? ’’ diye sordu. Aldığı ret cevabından sonra ‘’Aaa 2 lira da şu cebimde olcaktı ‘’ diye çıkıştı. Çiçekçi bezgin bir sesle ‘’tamam yahu ver 5 lira al şunu, sıktın ama sabah sabah ‘’dedi. Bunun üzerine cebinden arkadaşının verdiği 50 $’ı çıkardı ve çiçekçiye uzattı. Çiçekçi şaşkın ve sinirli bir ifadeyle uzun uzun bizim ‘gothic clubber’ı süzmeye başladı. Bizimki, her zamanki gibi çiçekçinin kendisine hoşlandığı için baktığını sandı ama çiçekçinin eline bir süpürge alıp kovalamaya başlamasıyla durumu anladı. Bu kez magandalık yapmayıp efendi efendi kaçmaya başladı ve çiçekçiden kurtulmayı başardı.
Bir dövizci bulup parasını Türk Lirasına çevirmeliydi. Uzun arayışlardan sonra bir dövizci buldu, gereksiz ve kafa karıştırıcı bir konuşmadan sonra dövizciyi kandırıp alması gerekenden daha fazla para alarak oradan ayrıldı. Ardından vakit kaybetmeden bir pastane buldu ve sevdiği kıza güllaç aldı. Ardından bir bakkala girip yine sevdiği kız için ekmek arası kaşar-salam yaptırdı ve kızın boğazında kalmasın diye bir de cappy tropik aldı. Ve artık hastanedeydi. Ufak bir çakallıkla sevdiği kızın yattığı odayı bulmayı başardı ve kapıyı kibarca 3 kez tıklattıktan sonra içeri girdi.
to be continued…
japon konsolosu