“nassıng deyze” stv diyar diyar tadında saçma sapan bir post

– argadaşlar ha ben burayı tematik çalışacaktım, goygoya meyletmeyecektim ama hayat çok kısa, bugünlük böyle olsun. bi de ben manik depresifim onu biliyosunuz zaten (kız bulogır candır can fitilli kadife pantolonlular!)

– annemgil ( gil takısını sonuna eklediğiniz herşeyin taşralılaşması sempozyumu 6 temmuz atatürk kültür kongre salonu) istanbula gittiler ve istanbul onları yendi dostlar. 3 hafta oldu gelmiyolar, en son beleş diye gttikleri akvaryumda çocuklar ezilme tehlikesi gösterince inceden bi kıl olmuşlar istanbula ama tırt bi televizyon kanalının ikbiyle röportaj yapması üzerine (tambi öğretmen çocuğu olduğu için tabii ki tane tane konuşur oy) baktım daha coşmuş bunlar ” perşembe günü saat 4 de aman ha kaçırma izle” filan deyince dedim istanbul sizi eski bir banda kaydetmiş canlar ve dönüşünüz yok ellaham. babam da evde yalnız kalınca haftasonu yanına kaçtım gittim. sarıldım boyum uzamış tey tey tey bi zamanların atatürk gibi babası… babalarda yaygın görülen bir hastalık olarak ” çay var karpuz var”ın babama sirayet eden hali ” karpuz var erik var kaysı var kola var”. kolayı da karpuz gibi gıdadan sayıyo bi de. dünyanın en çok kola içen babası bu adam boru değil tabi. pazar günü kalktım yemek yapayım dedim. yemekler kötü oldu ve fakat ” ço kötü oldu baba valla beceremedim” dediğim babam gözünden yaş sıza sıza ” çok güzel olmuş gızım” diye diye o yemekleri yedi. baba yüreğinden sonra baba midesini de takdir ediyorum burdan, cansın baba midesi.

– yolda takriben 2 yaşlarında küçücük bi kız önündeki koltuğun milimetrik aralıklarla farklı yerlerini işaret ederek babasına “mu ni?” diye sordu ve babası da sanırım 52 defa filan “koltuk” diye cevap verdim. sonlara doğru adam ” gızım allahını seviyosan sus nolur kendimi öldürücem” derken gülmekten ağlıyodu. baba midesinden sonra şimdi de baba ağzı. aşkolsun baba ağzı vallaha sen de yorulmadın ha! benim bile çocuklara karşı sabır konusundaki başarım “bu ne?” “perde” “niye”den sonra düşüşe geçmişken seni de burdan selamlıyorum.

– ekimden beri önünden geçtikçe ” seni yaradana kurban olaym” yaptığımız, serviste 3 adım ilerimizde ayakta beklerken bile fırsatı kaçırmayıp ” ayyy chok datlı değil mi yhaaa”lara, ” aha buraya baktı sana baktı yok bana baktı”lara boğduğumuz ohayo asilzadesi nikin babasının türk olması ve nikin it gibi türkçe konuşuyor olmasına, tüm geçen o süre boyunca niye bize bakarken hep sırıttığını  anlamamıza filan baya olmuştu ama sonuçta nik bu okulda bir ekoldü ve onu beğenmek, fotokopi kuyruğu beklemek, yemekhaneden şikayet etmek gibi elzem bir görevdi. taa ki onu o kolsuz beyaz badisiyle görene kadar. olmadı nik, bu defa yakışmadı…

– herşey yine devasa bir yığın halini almaya başlayan kısıra biraz daha tuz eklememle başladı. evet bittğinde ben değil yemek tadına bile bakmak istemedim görüntüsünden doymuşum o derece. bi tabak doldurdum yan komşunun zilini çaldım. yan dediysem o kadar yan ki o kadar yan olur (bağlayamadım ahsuahaushau). hee dur şöyle diyeyim o kadar yan ki zillerini çalmam için kendi evimden çıkmam gerekmiyor şöyle uzanıp çalıveriyorum.( güzel bağladım) neyse kapıyı iyi niyetli görünen bir alfa erkeği açtı, kısır için hem kendisi hem göğüs kılları teşekkür etti o kadar alfa! ertesi gün saat gece 11 civarı kapım çalındı. kimo dedim her türk kadını gibi. gelen ses çogüzelhareketlerbunlar da kadın kılığına girmiş bir ersin sesi. resmen incelterek konuşan bildiğin erkek. ” tıbağınızı gitirmiştim” dedi lan nasıl tırstıysam kapıyı açmadım ” nişanlım evde değil” deyiverdim. pohaoshaahsuaha neyse sonra baya iyi güldüm kendime nişanlım evde yok nedir ya allah bin belamı… ertesi gün benim evde kızlarda var şeker bitmiş dedim hem gidip şunların kapısını çalayım hem de şu gizemi çözeyim. kapı açıldı. manzara: bir adet fanilalı alfa erkeği (ve göğüs kılları), bir adet concon görünümlü havai şortlu oğlan, bi de bir kadın için fazla kısa görünen bir elbiseden taşmış fazla uzun bacaklar, fazla kalkık bir popo, fazla sarı, fazla uzun saç tutamının yarısı görünen bir beden. dedim şeker alabilirmiyim, concon olanı ” dinizzz (yani deniz) şurdan şikeri uzatsana hıyatım” dedi, deniz şekeri uzattı yüzünü yine göremedim, alfa tabağımı da verdi, iyi geceler denildi kapı suratıma kapandı. ben dondum kaldım orda.banyoya girdim yan taraftan ses geliyo hoooooop kapatıyorum suyu tilki gibi dinliyorum. concon olan alfaya aşkım diyor bu kesin. alfanın adı ömer bu da kesin. deniz hiç konuşmuyor ama anladığım kadarıyla biri denizi istiyor karşılığında 1 milyar veriyor. bildiğim şimdilik bu kadar. conconla ömer sevgililerse oy gubban olayım da o deniz işi bulandırıyor. deniz kızım nerden çıktın sen?

– baş ucumda bi türlü sonuna gelemediğim kör saatçi, bi de uçan spagetti canavarının kutsal kitabı. akşam yatarken önce allahsız gibi bunları okuyorum okuyorum okuyorum, sonra da 3 kulhü bir elhamımı mırıldanıp hoooooop yatıyorum. henüz 16 yaşında olduğum için bazı şeyler kafamı çok kurcalıyor kitapları bırakmaya “yüreğim seni çok sevdi” serisini okumaya karar verdim. yok lan yok vermedim. it gibi de okuyorum ikisi de ço cüzel siz de okuyun.

– çinli gururu çok acayip. gururundan ölcekmiş gibi bi çinliyle tanıştım gıcık oldum. atamız anamız töremiz geleneğemizden öteye gidemedi. çocuklarınız 10 yaşından önce okuyamıyomuş ne diyon ganha diye sordu cevab veremedi. salah ya! koreliler ise candır can!

– kazım koyuncuyu çok özlüyorum bazen. sanki babamın oğlu mu ama özlüyorum.

– adabınca bronzlaştım, ne de güzel oldu. üstüne de o glimmering shimmering şeylerinden sürünce sen de çağla ben deyim biyonsi yakalamak bi yurdum kızı için asla zor değildir bilirsiniz. bikini tercihimi pin up girl temasınca seçtiğim için yüksek belli garardım işte o komik oldu biraz.

– biz bi para gününe girdik bana eylülde üç buşuk milyor gelecek nabeeeeeer?

– 5 liroya çakma tokidoki tişörtü bulduğum günden bu yana sosyete pazarı canım olmuştu ama show business dostlar zaman mı var allasen?

– online learning işine giricem demiştim ya. işte o iş bildiğiniz boka sarmaya başladı. yutuba görsel cv vidyosu çekip koycakmışız oy allam nerelere gidem…

– ço seviyore, ço öpüyore, yeni bi goy goy postunda görüşmek üzere :: kıps

kızları da alın askere!

saka’nın gelin görünce duygulanması gibi bende de askere karşı bir zaaf var. düşmanım asker olarak karşıma çıksa ” oy allana kurban” deyip ağlamaya başlarım heralde. zaman zaman yaptığım (ve de yapacağım) nöbet tutan askerlere, o jandarma pikabının içinde oturan erlere, jandarma kapısındakilere filan göz kırpmalarımı, gülmelerimi annem yakaladıydı da “sevabına yaptığımı” anlatana kadar baya kol burulması, zehir saçan bakış yemiştim. işte mesela öyle bi an oluyo ki o asker hayattan bezmiş mesela ayakları ağrıyo iğrenç bi yaşantısı var 34 saattir o kapıda dineliyo. sonra bi kız göz kırpıyo adamın hayatının akışı değişiyor. bunlar muhteşem şeyler. anlatırken utanmıyorum, niyetimin iyi olduğunu kimseye ispat etmek zorunda değilim. zamanın da az “mehmetçik” izleyip de sinir grizlerine girmemiştik onun travmasıdır heralde bilmiyom artık.

şimdi bu sneyl niye askere gidiyor? daha yaşı nedir başı nedir bu çocuğun? darlandım gece gece. oğlum hepiniz asker olup gideceksiniz, biz burada yalağız kalacağız yaaa! (sertapforever). şaka maka sneyl kardeşim bilmiyorum da içim cız etti be. sensiz nasıl olacak buralar.

gözümün yaşını da silerim anında şşş sneyl bana bak -kıps kıps- hehehehe. büyük sevaba şimdiden yatırım yapıyom bununla cennete girecem ben habarınız yok!

Gone away are the golden days

inception’a gittim 1 hafta kadar önce. sinemadan çıktığımızda vakit baya geçti, eve kadar da rüya içindeymişim gibi gittim. eve geldim. öyle rüyalar görüyordum ki son haftalarda, gerçek hayatım bu olsun diyerek dalıyordum uykulara. çünkü hayat gerçek olamayacak kadar sıradan şu aralar. kapının önüne geliyorum. tanrım bu anı yüzbinlerce kez yaşadığıma yemin edebilirim sanki! yalnız yaşamak insanı mekanikleştiriyor sanırım, kapının kilidi açtıktan sonra neler yapacağımı öyle iyi biliyorum ki eğer daha uzun bir süre yalnız yaşamak zorunda kalacaksam bir daha kimseyle yaşayamamaya başlayabilirim.
kapı kilidini aç.
ayakkabıları çıkar, rafa koy.
boy aynasından kendine bak, dönüp yatak odasına git, bir daha bak.
kıyafetleri saçma sapan çıkar, yatağın üstüne at.
pişman ol, tişörtler kolları önce sağa sonra sola bakacak şekilde katla, dolaba boy hizasına ve renge göre yerleştir.
rahat bir şort, üstüne tişört.
pencereyi aç, perdeyi arala.
televizyonun düğmesine bas.
tnt yi aç.
televizyona bakmadan dolaba yönel.
birşeyler pişir, tv ye sırtın dönük sadece dinle.
bir dizinin ikinci tekrarını izlerken kanapede yemeğini ye.
bulaşıklara bak,yarın yıkarım diye düşün.
aceleyle duşa gir, ama aceleyle çıkma.
kurulan eline bir kitap al, yatağın üstüne otur.
kaç zamandır kitabı elinde okumadan tuttuğunu farket, düşüncelerden sıyrıl.
okumaya çalış, okumaya başla, okumaya dal, saati unut.
vaktin geç olduğunu gör.
gidip tv yi kapat.
içeri geç, telefonun alarmını kur, giysi dolabına göz at, uyumadan oje sürsem mi diye kararsız kal, vazgeç.
bir kaç parça kıyafet çıkar, yatağın başucuna koy.
kırmızı çalar saati dolaptan çıkar, özenle kur, yanıbaşına koy.
ışığı kapat.
pencereden gökyüzüne bak.
geçmişini özle, kaybettiğin arkadaşlarını, şehirleri, anıları hatırla.
farkına bile varmadan uykuya dal.
yarım dakika kadar sonra alarm ötmeye başlasın sabah olsun ve herşey yeniden başlasın…

eğer bir gün gençliğini özlersen k.j.b hatırlatayım ben sana yirmili yaşlarını sen hep böyle geçirdin. huzursuzluğundan yakındın durdun. sabit durmanın canını acıtamayacağı bir yaşa gelmeyi diledin. sonra zihninde yüceltip de bana bu rutinleri, hatırlatıp özletme. senin ne b.k olduğunu gerçekten iyi anladım ben.

“eve” comes from “evil”

yemin ederim kurt murt değil de hepsi çahal ya, ankaralı bir bebenin deyişiyle çahalyeminederim!
o sankodaki boşalan masaya doğru biz ilerlerken önümüzden koca götiyle koşan teyzeye ne demeli?
ben dün otobüste elimde poşetle 3 saat dineldikten sonra hemen önümden kalkan teyzenin yerine oturmaya hamle yapmamla beni iten o ite ne demeli?
peki benim kadınların çakal olduğunu böyle boş masa sandalye sayesinde pekiştirmeme ne demeli?

alpay erdem canımızdır!

– şimdi babanın kabul etmeyeceği birşeyi alıştıra alıştıra söylesin gibisinden anneden yardım istenir ya, biz de o tam tersi. annem birşey isteyeceği zaman babama ilk söyleyen ben oluyorum.

– gana amariga maçında artık babam ne kadar gaza geldiyse “vuvuzelaya da alıştık ha” dedi. yalannnnnn söylüyorsun baba! sırf gana kazandı diye bu anlamsız iyimserliğin.

– bebek kusmuğundan hiç iğrenmiyorum. onu iyice test ettim. saolsun arka koltuktan omzuma kustu geçen de birisi. ses etmedim. başka zaman olsa abawwwww tiki kız gibi carlardım. “ay inanmıyoraaam yea” diye.

– çabuk çorbayla bebek kusmuğu aynı şey bence. o çorbayı icad edenin aklına tüküreyim. hele de domateslisi.

– tee-pee ezana eşlik ediyor ya resmen, sesine uyan bi noktasından dalıyor melodiye. geçen ezan okunurken yok yere 5 dakkalık günaha girdim güle güle.

– bizim alt kattaki şöyle böyle falcı abla burçin, makyajını silip fazlalıklarını çıkartıp saçları kestirip siyaha boyatıp burhan olmuş geri. (sakayla fal baktırdıydık biz ona)

– “allahım sen başa verme”, “omuzlarım ağrıyor”, “ne anlıyorlar bu b.ktan” tarzı türlü türlü söylemlerimle teyzeliğe adım adım…

– çerezza popcornun içinden bildiğin patlamış mısır çıkıyor. missssss!

– tuvalet kağıdı reklamı çok saçma.olsa da olmasa da alacaz zaten. bir adaya düşsem alacağım 3 şeye cevabım hep hazırdır. tuvalet kağıdı, tuz, pıçak. uzun uzun düşünürdüm çocukken. en mantıklısının bunlar olduğu sonucuna vardım.

-yazın sıcakta yenen tavuk, kebap, lahmacun eltim, görümcem, kaynım filansa, karpuz-ekmek-peynir anam, babam, kardeşim dondurma, fıstıklı mısır cipsi, kiraz da eşim- dostum- yoldaşımdır.

eskidji 3

sabah steynie nin gönderdiği maile öğrenciye çaktırmadan gülmeye çalıştım da başaramadım pek. burdan ona ağız dolusu “allah belanı vermesin” demek istiyorum. sınıftaki otoritemi niye sarsıyosun olum sen? tek olayım gülmemek bu d-4 te. gülünce dünyanın en güzel insanı olduğumu bilmiyomusun sen? bu güzellikle nasıl ders anlatılır

olay: steyn bi mail göndermiş ona nakadar çok güldüysem artık…
yer: ofis
zaman: 2 ay önce

p.s: taslaklarda kalanları çıkardım, taze taze yazmışım gibi oldu, çok güzel oldu, çok da iyi güzel oldu taammı!

eskidji 2

ben buraya çok duygusal kızsal şeyler yazamıyorum çünkü;

1. tee-pee de okuyor (zor kadınım filan gibisinden.)
2. burası oğlan dolu (adımız iclal aydına çıkıyor.)

ama hani gece oluyor ya. hani herkes uyuyor ya. ben o zaman karşıdaki inşaat manzarasına karşı bir slim yakıp efkarlanıyorum. hem de neyle? şunla mesela. bukowskiden neyim eksik derim, mavi kuşum yok ama arabesk canavarım var en alasından. salıyorum geceleri ortalığa darmaduman ediyor saolsun.

insan kendiyle çok başbaşa kalınca herşeyin muhasebesini yapa yapaaaa afidirsing bünyenin içine sıçıyor. eskiden taptığın şeylerin bir boka benzemediğini, herşeyin zamanla nasıl şekil değiştirdiği filan görüyorsun. kafanda misal tarla kadar geniş hayal ettiğin bir bahçenin göt kadar bir yer olduğunu farkediyorsun nice zaman sonra, ki başıma gelmiştir ben çocukken . bir insan büyütmüşsün gözünde yıllar yılı, birden farkediyorsun küçülmüş, alçalmış filan mal gibi bişey olmuş. o noktadan sonra vur artık kafanı duvarlara. öl geber istersen, birşey değişmeyecek…

olay: gece gece adamı şapan şarkılar dinlemek filan gibisinden
yer: yatak odası
zaman: buna da oluyor bi 2 ay